7 Aralık
Herkes daha güzel, daha havalı
Daha zengin, daha alımlı
Daha, daha…
Başkasına ait olanları saymaya gelmedim buraya
Hadi bakalım, keşfedilecek çok şey var dünyada
Bahçesinde iki erik, üç beş defne, çam ağaçları
Hiç selam verilecek gibi değil, onlar bile havalı
Ağaçlara çıkılmayacak, anlaşıldı
Merdivenleri iyiymiş
İkişer basamak atlayarak çıkılıyor beşinci kata
Hem korkuluklardan kayarak inmek harika
Harika ama biraz sırlı sanki
‘Kayıp düşmüş’ efsanesi dolaşıyor ortalıkta
Kütüphanede ne var, ne yok, okuyacağım
Başka yolu yok, profesör olacağım
İnciyi bulacağım, boynuma takacağım
İyi de
Kurallar malikânesi burası
Keşfedilecek yer yok
Sorularımın cevap yeri değil
Burası araç, amaç olmayabilir
Yatış, kalkış, ders, mola ayarlı
Hatta soracağın sorular bile
İnsanların kan grubu hakkında sorabilirsin
Hayvanların kan grubu var mı diyemezsin
Ne sorulması gerekiyorsa onu sormayı öğrenirsin
Alnında bir tane saç teli kalmamalı
Üst düğme kapalı, etek dizden aşağı
Her gece uyku tutmalı
Uykudan vazgeçip kahvaltı yapılmalı
Erkeklerle arkadaşlık yok
Neden yok diye soracak yürek yok
Sevdiğini hayal etmek serbest ama
Hayalleri sezecek şey icat edilmedi galiba
Unutma, kural kraldır
Kraliçe, prenses değilsen bile
En azından göz önü değilsin
Sıra içisin…
Sonunda büyüdük biz
Hayatı (!) öğrendik
06 Haziran 1980
Büyük gösteriyorum yahu
Hayallerimi gerçekleştirebilirim
Sesli düşünebilirim hatta sevebilirim
Bunu gizlemeyebilirim
Bir şeylerin sonuna ‘bilirim’ yazıp
Yapabilirim
Sevebilirim
Başarabilirim
Kanatlarım çıksın istiyorum
Sanırım uçabilirim
Belki yazabilirim
Keşfedilecek çok şey var listemde
İçinde inciler barındıran deniz bile
Bildiğim, özlediğim her şey elimde
Bir eylül gününde sahildeyim işte
Sonsuzluğun timsali deniz!
Hep gelsem, sen misafir etsen
Derinliklerinden haber versen
Merakımı gidersen, bana seslensen
İnsan tanımadığını özler mi?
Özledim, sevdim seni hiç görmeden
Kim bilir ne sırların vardır benim gibi
Derinliklerinde saklasan
Arkadaş olsak, beni anlasan
31 Ağustos
Bir gün içimi dökerim diye hep bekledim
O gün bu gün
Anlatacaklarım var sana
Hırçınlaşma
Bir bardak suda fırtınalar koparma
Dinle yalnızca
Nasıl görürsek hayatı öyledir
Nasıl istersek öyle değil ama
İş buldum, diye sevinirken birisi
Diğeri işlerinin yoğunluğundan yakınmakta
Hayat hep böyle, kendine göre dengede
Hangi yönüyle ilgileniyorsak hayatın
O yönü önemli
Zaman zaman dengeli olmadığını düşünsek
Hatta hayıflansak da olması gerektiği gibi
Nedense çoğu şey olduğu gibi değil
Olması gerektiği gibi
Önceleri istediğim lacivert pantolon, ceketti
Nerde çalışırdım, ne kazanırdım
Neyimi kaybederdim düşünmezdim
Sanki o kıyafetleri giyince ben olacaktım
Adam yerine konulacaktım
Benim derdim benimleydi, kendi kabuğumla
Elimde taş, toprak, çekiç, mala
Gâh duvar örer, gâh kırardım
Taşı ayağıma düşürdüğüm de olurdu hani
Tek bildiğim kendi kendime ettiğimdi
Bu yüzden kendime hayranlığım
Kimi sıra isyanım
Arada biri elini uzatmaya kalksa
Ölçmeden edemedim derinliği
Ne az bildiğimi öğrendim büyüdükçe
Çekildim köşeme
Abartıyorsun keşfettiklerini, denilince
Utanmadım, sonunda kelebek olacaksam
Tutunmaya çalıştıkça hep kaygandı dallar
Tutunmayı bırakmadım, aşağılara çekse de hayat
Hayata inat, tutunduğum dalı hiç bırakmadım
Dala hayran hatta âşıktım
Hâlbuki emelim sele kapılmamaktı
Fırtınalar dinip durulduğunda
Basabilmişken ayağımı toprağa
Cesaret edemedim ayrılmaya
Bu inişler, çıkışlar, bu kaybedip bulmalar
Bazen gülerler bana
‘Leyla, her bahar ellerinde çiçekli dallar
Böyle nereye kadar…’
Kısmetse eğer, adam olana kadar…
11 Kasım
Bu gün de geldim denize
Derin derin dertleşmeye
Hırslı, küskün, ağlamaklı
Bazen mutlu, umutlu
Bazen kahkaha atarak
Aslında yaşayarak
Çakıl taşlarını fırlatıyorum denize
Hafifleri suyun üstünde
Ağırları daldı dibe
Çakıl taşları değil artık onlar
Hepsinin adı var
Kırdığım, küstüğüm, sustuklarım var
Hadi hepsi dalsın denize
Nasılda batıp gidiyor derinlere
Yorum yaz